------------------------------- Sitemizde lütfen yorum atarken ahlaki kuralları göz önünde bulundurarak yorum atalım... ----------------------------------- Sitemize kayıt olmanıza gerek yoktur... ---------------------------------- Yeni yazarlar aranmaktadır... ------------------------------- Sitemiz artık Googlede... ---------------------------- turkleroyun@hotmail.com' dan bana ulaşın..

19 Temmuz 2011 Salı

Hiçbir şey hakkında hiçbir şey bilmeyen adam

Şarlo veya tam adıyla Charlie Chaplin, anlattıkları, anlatmak istedikleri, hatta hakkında anlatılanlardan öte, kendisini Şarlo yaparak yaşatmasıyla var olmuş bir oyuncudur. Bütün filmleri boyunca neredeyse aynı adam olmuş, hiç değişmemiş ve sanki zamana paralel olarak hiç ilerlememiş bir adam portresi çizmektedir. Bütün ömrü bir dakikalık bir filmden ibarettir de, o dünyanın bu son bir dakikasına, kendisi olarak bütün insanlığı sığdırabilmiş yegâne kişidir. Ve gülmeyi, kaslarımızın ötesinde, hiç düşünmeksizin, düşünür gibi yapmaksızın çığlığa dönüştürmeyi başarmıştır. Dolayısıyla; “Essanay stüdyosuna geleli on beş dakika oldu ve hiçbir şey hakkında hiçbir şey bilmiyorum “ demesi kadar normal bir şey yoktur. O insanlık tarihinin perdesine, birden beklenmedik şekilde iniveren ve oyunuyla herkesi büyüleyen tanımlanamaz bir yaratığa benzetilebilir. Agora Kitaplığı tarafından basılan, Charlie Chaplin derleme kitabı, Şarlo’yu yeniden okuyup anlamamıza el verecek yazılar toplamından oluşuyor.

Çünkü o, hem hayat tecrübesi ve ötesi sanatıyla, çağımızın değil çağların bir kahramanıdır. “Eğer bir insan bir diğerine tam da doğru psikolojik anda vurursa, bu komiktir. Bunu çok erken ya da geç bir anda yaparsa hedefi ıskalar “ sözleriyle yorumlar, sırrını, işinin özünü.1915-1967 yılları arasında, Charlie Chaplin hakkında yazılmış değerlendirmelerden oluşan bir kitap elimizdeki. Yazılar boyunca, sinemanın olduğu kadar Şarlo’nun da değişimlerini izleyebiliyoruz.
Yaşıtlarım gibi ben de, siyah beyaz televizyon ekranlarında tanıdım onu. Henüz sinemadan, sanattan, sanatın özünden ve amacından habersiz olduğumuz yaştaydım. Fakat bu adam, sanki hep aramızda yaşayan birilerine benziyordu. İçimizde uyuyan özel bir insan gibiydi. İkide bir uyanıyor, kapımızı çalıyor, soframıza oturuyor, okulumuza geliyor, bazen sıra arkadaşımız bazen hocalarımızdan birisi oluyor, kışın soğuktan üşümüş yalnız bir kuş edasıyla penceremize konuyor ama mutlaka yakınımıza sokulmayı, bizi eğlendirip güldürmeyi başarıyordu. Sinema sanatının emeklediği devirlerde, sessiz sinemanın imkanları ancak bu kadarına el veriyordu. Ancak o, jest ve mimikleriyle, artık klasik olmuş hareketleriyle kültürler, diller ve zamanlar arasındaki mesafeleri ortadan kaldırıyordu. Onu başarılı yapan bir şey varsa sadece ve sadece kendi yeteneğiydi.
İnsan bağlantı kurmadan, bağdaştırmadan edemiyor. Onca romana rağmen Balzac sanki hep aynı Balzac’tır. Bir tek roman yazmıştır ve hep aynı romanı yazmıştır. Büyük ve özgün olmanın getirdiği süreklilik denilebilir mi buna bilmiyorum..Fakat, gözlerimi kapadığım zaman, Chaplin aynı insan olarak, hiç yaşlanmamış, hiç başka karaktere dönüşmemiş ve hiç yüzünü değiştirmemiştir. Peki ondaki bu çoğulluk nereden gelmektedir. Kitaptaki yazılara, Şarlo’nun kendisiyle görüşenlere verdiği cevaplara bakarsanız bazı ipuçları yakalayabilirsiniz. Özellikle gülümseyişine kilitlenen kişiliğinde insanlık adına nice sırları okumak mümkün gibi gözüküyor bana.
Dünyada ne kadar insan onun sayesinde bir kez olsun gülmüştür? Bu sorunun arkası başlı başına merakımı kurcalar. Ne varki; “komedi dünyadaki en üzücü iştir “ diyen, diyebilen birisidir o. Ve her başarılı insan ve şaheser gibi taklit edilen, hatta taklitleri daha öne çıkan bazen. O, yarattığı kişi olarak kendisini gölgelemiştir. Şu anekdot bu bağlamda ilginç değil mi? Charlie kısa süre önce New York’a gittiğinde, kendisinin taklidini seyreden bir kalabalığın içinde dururken küçük bir çocuk gelmiş ve onu önünden çekmeye çalışmış. “N’oldu?” diye sormuş Chaplin. “Çekil önümden” demiş çocuk. “Charlie Chaplin’i görmek istiyorum. Onu neden siz görmek istiyorsunuz ki? Hep çocukların önünü kesiyorsunuz!” Şarlo’dan ve onun sanatından söz etmek bir şöhretin tarihinden de bahsetmektir. O başlangıcından beri görülmüş, ilgi gösterilmiş ve değer verilmiş bir sanatçıdır. Bir bakıma, tam da içen doğduğu şov ve gösteri dünyasının merkezinde yer almıştır. Bütün bunlara rağmen, onun hep bir sanat figürü olarak önde durmasını sadece onun başarısıyla ilgilendirmek mümkün mü? O kendisi kadar herkesin değil mi? Ve ondaki mütevazılığın kaynağı bu nokta olabilir mi? Ve şu sözlerde hiçbir varlık lekesi gizli değil mi? “ İnsanın bir filminin ilk gösterimini beklemesi, bir idamın infazını beklemeye benziyor. Depresyon. En lanet olası günler, ki bu yaşta günlerin geçmesini asla dilemek istemiyorum. Her saniyeyi yaşamak istiyorum. Elli küsur yıldır bu işteyim ve Bunu iyi becerdiğim defalarca kanıtlandı, ama yine de hep kuşkularla kıvranırsınız. Belki hiçbir şeyden çaktığım yok. Belki hep yanıldım”

Hiç yorum yok: