------------------------------- Sitemizde lütfen yorum atarken ahlaki kuralları göz önünde bulundurarak yorum atalım... ----------------------------------- Sitemize kayıt olmanıza gerek yoktur... ---------------------------------- Yeni yazarlar aranmaktadır... ------------------------------- Sitemiz artık Googlede... ---------------------------- turkleroyun@hotmail.com' dan bana ulaşın..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Filler De Hatırlar-Agatha Christie-Gönül Suveren

KİTABIN ADI : Filler De Hatırlar
KİTABIN YAZARI : Agatha CHRİSTİE / Gönül SUVEREN
YAYINEVİ VE ADRESİ : Altın Kitaplar Yayınevi Cağaloğlu / İSTANBUL
BASIM TARİHİ : Nisan 1997
KİTABIN YAYIM MAKSADI : Ticari
KİTABIN ÖZETİ
Ünlü polisiye romanları yazarının katıldığı toplantıda bir kadın, yazarın vaftiz anneliğini yaptığı Celia hakkında, soru sorar. “Celia’nın annesi mi babasını öldürdü, yoksa babası mı annesini?” Kadının (Burton-Cox) oğlu (Desmond) Celia ile evlenmek istemektedir. Desmond’a 25 yaşından itibaren kendisinin olacağı bir servet kalmıştır. Burton-Cox oğlunun kendisinin bulacağı ve kontrol edebileceği birisiyle evlenmesini istediğinden üvey oğlunun Celia ile evlenmesini istememektedir.
Celia’nin annesi ve babası on iki sene önce evlerinin yakınında babasının silahı ile ölü olarak bulunmuştur. Polisin o zaman yaptığı araştırmada silahta her ikisinin de parmak izi olduğundan intihar ettiklerine kanaat getirilmiştir.
Yazar bu olayı açıklığa kavuşturmak ister. Yıllardır dost olduğu Belçikalı dedektife (Poirot) konuyu açar. Birlikte ne yapabileceklerini değerlendirirler ve dedektif polis kaynaklarından, yazar da aileyi önceden tanıyan kişiler ile ilişki kurarak yıllar önce olmuş olan olayı aydınlatmaya çalışırlar.
Araştırma ve incelemeler neticesinde, Yazar ve dedektif intihar eden çiftin (Bay ve Bayan Ravenscroft) köpekleri ile Bayan Ravenscroft’a ait dört adet peruktan istifade ile olayı çözerler.
Bay Ravenscroft, Bayan Ravenscroft (Margaret) ile evlenmeden önce Margaret’in kardeşi Dorothea’ye aşık olmuş. Dorothea’nin dengesiz davranışlarından dolayı Margaret ile evlenmiştir. Dorothea bu zamandan itibaren karı kocaya kin duymaya başlamış. Akli dengesi bozulmuş ve uzun süre hastanede tedavi görmüştür. Dorothea, Margaret’ten devamlı nefret etmiş. Margaret’te aksine Dorothea’ya karşı sevgi beslemiş, devamlı koruyup, kollamıştır. Dorothea, Margaret’lerde kalmaya başlamıştır. Bir gün beraber yürüyüşe çıkmışlar ve Dorothea, Margaret’i taşlara vurarak ölümüne neden olmuştur. Margaret kardeşinin cezaevine girmemesi için kocasından ricada bulunmuştur. Kocası da karısının bu son isteğini yerine getirmiştir. Dorothea, Margaret’in yerini almış, bu acıya dayanamayan Bay Ravenscroft önce Dorothea’yi sonradan kendisini vurarak intihar etmiştir.


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Karabibik Kitap Özeti (Nabizade Nazım)

Yazar : Nabizade Nazım
Karabibik Kitap Özeti
Edebiyatımızda, köyü konu alan ilk romandır. Realizmin başarılı bir örneği olan roman, kimilerince uzun öykü sayılmaktadır. Konu Antalya’nın bir kö­yünde geçer. Karabibik’in toprakla mücadelesi, yaşam kavgası anlatılır. Romanda kişilerle çevre yuyumu dikkat çekicidir.
Olay Antalya ili Kaş ilçesinin Beymelik köyünde geçer. Babasından kalan tarlanın dört dönümünü komşusuna satmış olan Karabibik kalan sekiz dönümlük kısmı Yosturoğlu’ na kaptırmamak için direnmektedir. Komşu Terme köyündeki rum bakkal Yani’ den borç alarak bir öküz satın alır. Tarlasını sürer. Yosturoğlu da aralarındaki çekişmeyi unutup Karabibiğin kızı Huri’ yi yeğeyi Hüseyin’ e ister. Karabibik mutludur. Bir süre sonra hastalanır , ancak kızının mürvetini gördüğü için huzurludur.


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

İzmir Hikayeleri Kitap Özetleri (Halid Ziya Uşaklıgil)

Kitabın Adı : İzmir Hikayeleri
Yazarı : Halid Ziya Uşaklıgil
1.KİTABIN KONUSU: Yazar bu kitabını, ömrünün son yıllarında yaşadığı olayları hatırlamak maksadıyla yazmıştır.

2.KİTABIN ÖZETİ:’’İzmir Hikayeleri’’eski izmirin buram buram kokan havası, kenar köşe semtleri, oraların her sınıftan ve hertipten insanları, o döneminyaşam ortamını , gelenek ve görenekleri, kısacası bir zaman kesitinin İzmir folkloru , örnekleriyle , zengin bir kaynak halinde anlatılmaktadır.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:Yazarın geçmiş yaşantısını hatırlamak maksadıyla yazdığı anısal öykülerdir.
4.KİTPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:Kitaptaki olaylar tamamen halk yaşantısından alınmıştır.Kitabın kahramanları ise yine olaylarda olduğu gibi tamamen halk içerisinde yaşayan normal halk insanlardan seçilmiştir.
5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:Kitapokunmaya başlandığında kitabın önemli bir özrlliği göze çarpıyor .Bu kitaptaki kahramanların hemen hepsi geniş, yaygın ve basit halk yığınları arasından seçilip alınmış oluşudur.Kitapta göze çarpan bir diğer özellik ise onun buradaki yazılarında süsten ve sanat kagısından çok , bunlardan soyutlanmış bir dil ve anlatımı vardır.Yani yazar bu kitabında tmamen halkın içinden seçtiği olayları sade bir şekilde yazmıştır.
6.YAZARIN HAYATI HAKKINDA KISA BİLGİ:Servet-I Fünun romancılarından.İstanbulda doğdu .1884’te ’Nevruz’ gazetesini , daha sonra ’Hizmet’ ve ’Ahenk’ gazetelerini kurdu.Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilirdi.150’den fazla hikayesi vardır.


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitap Özeti (Hasan Nail Canat)

Bir Küçük Osmancık Vardı Kitap Özeti
Kitabın Adı : Bir Küçük Osmancık Vardı
Yazarı : Hasan Nail Canat
Kitabın Özeti
KONUSU: İnsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşı­laşsın, yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük ya larda kaçırılan bir çocuğun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuşması gayet güzel ve yalın bir şekilde anlatılmaktadır.

Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın­ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın­daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve­rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri­şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir­mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön­derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi i-di. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayın­ca, bu sefer de, ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısın­daki ses, çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap ve­rilmemesi kuşkularını artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı peri­şan bir vaziyette ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getir­mesini ve polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen, Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gön­derdi. Bilinen soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu diyse de, Abdullah Bey “Senin kabahatin yok!” diyerek buna müsa­ade etmedi.
Karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak İçin Allah’a dua ediyorlardı.
Osman’a ne olmuştu? Tesadüfen orada durmak zorunda ka­lan bir kamyonda anası-babası Van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin Garip’in ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, Garip ve ustası Ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
Ali ve Garip, yanlarında, özellikle Garip’e iyice alışmış olan Osman’la birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşa­dıkları Kayseri’ye varmışlardı. Ali’nin Fatoş ve Nihat isimli iki küçük çocuğu vardı. Hanımına Osman’ı da teslim etti. İyi yürekli olan kadıncağız Osman’ı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. Fatoş kız Osman’ı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
Ali’nin aklına, Garip ve Osman’ı yanına alarak, Kayseri’ye yakın bîr köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve kendisine “bir çocuk bulursa evlatlık alacağım” devamlı olarak söyleyen Bünyamin Amca ile Şerife Hanım’ların evine götürmek geldi. Yola çıkarak ikisini de onlara bıraktı. Çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk sahibi oldukları için çok se­vinmişlerdi. Sessiz çiftlik evleri, cıvıl avıl neşe ile dolmuştu.
Osman’ın anne ve babası ise aylarca normal hayata döneme­diler. Annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. Abdullah Bey, eşini fazla üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıfla­mıştı. Ayşe Kadın ve oğlu Murat’ı evin içine almışlar, bahçeye bakması için Gül Dede isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. Gül Dede, ismine yakışır bir şekilde, bahçeye gül gibi bakıyordu. Yanların­dan bir dakika bile ayrılmayan Abdullah Bey’in yeğeni Zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede
Biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çık­tığını \ e kansı Ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. Ayşe, Abdul­lah Bry’Ie Fatma Hanım’ın bilgisi dahilinde gidip görüştü, koca­sına “Namusunla yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim.” der ve tekrar yaşadığı yere döner.
Osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. Adını bilmedikleri için Hüseyin koymuşlardı. Garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. Garip ve Hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. Bünyamin Ağa, sık sık Garip’i, Hüseyin’e durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
Bir gün Bünyamin Ağa rahatsızlandı ve Kayseri’de hastane­ye yatırıldı. Aradan bir hafta geçmişti ki, Şerife Hanım ağlaya ağlaya eve geldi. Bünyamin Ağa ölmüştü. Çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
¦ < ¦
Köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. Os­mancık kaybolalı ise aradan yedi yıl geçmişti. Abdullah Bey ile Şerife Hanım’ın bir kızları olmuş, adını Şükran koymuşlardı. Yeni çocukları onlar için büyük bir teselli kaynağı olmuştu. Ancak, bu seferde Ayşe’nin kocası huzursuzluk veriyordu.
Bir gün Ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. Islah ol­muş zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. Birkaç ay önce Kemal’in trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. Ama Abdullah Bey’in hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu ortaya çıktı. Abdullah Bey’den para istemesi için sürekli tehdit ettiği ve kullandığı Ayşe’yi ve oğlu Kemal’i bu sefer de evden kovmuştu.
Onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
Köyde ise Osmancık (Hüseyin) ilkokulu bitirmişti. Çiftlik iş­leri Garip’in bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. Ama onun da askere gitmesi sonucu, tüm işler Şerife Hanım’a ağır gelmeye başladı. Aynı zamanda, köyden birisinin Hüseyin’e Şerife Hanım’ın öz annesi olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. Bu nedenle taşınmaya karar verdi ve kocasının İstan­bul’daki ağabeyine mektup yazarak niyetini bildirdi. Onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık yaşadığı İstanbul’a, Selahattin Bey’in hemen yakınında bahçeli bir ev satın alarak yerleşti. Böylece Osmancık da yeniden İstanbul’a dönmüştü.
Hüseyin, amcasının kızı Şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. Şebnem ne kadar tembel ise, Hüseyin de o kadar çalışkandı. Bu durum büyük bir huzursuzluk yaratıyordu. Babasının sık sık Hüseyin’i örnek göstermesi, Şebnem’ın Hüseyin’i kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı. Babası, dersleri kötü olan kızının Hüseyin’le beraber ders çalışmasını istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
Garip askerliğini bitirip gelmişti. Sık sık Hüseyin’le birlikte İstanbul’u gezmeye çıkıyorlardı. Hüseyin’in şaka ile “Araba alalım, böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz.” sözünü bile ciddiye alan Şerife Hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. Bu arada Garip’i evlendirdiler. Hayat böylece devam edip gidiyordu. Hüseyin okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, Şebnem tembelliğe devam ediyordu. Nitekim sınıfta kaldı. Babası da onu okula göndermeme kararı aldı.
Şebnem, bir gün Hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için özür dileyerek, Hüseyin’den tekrar okula gitmesi için kendisine yardımcı olmasını istedi. Hüseyin, Selahattin Bey’e adeta yalvarırcasına ricada bulununca, Şebnem’in babası onu kırmadı ve kabul etti.
Böylece, birlikte Eylül ayında yapılacak sınavlar için ders ça­lışmaya başladılar. Nitekim Şebnem sınıfını geçti. Bir daha da sınıfta kalmadı. Beraber liseye yazıldılar. Aynı sınıfta idiler. Hü­seyin okulda herkes tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. Şebnem’e her konuda yardımcı oluyordu. Hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi. Üstelik edebiyat dalında, gayet başarılı hikâye­ler yazıyor, okulun duvar gazetesini çıkarıyordu.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Akın Kitap Özeti (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Kitabın Adı :Akın
Yazarı : Faruk Nafiz Çamlıbel
Akın Kitabının Özeti :
Akın, konusunu İslamiyet öncesi Türk Tarihinden almakta­dır. Anayurt’taki iç denizin kuruması olayı, şiir-piyes biçiminde, destan olarak anlatılmaktadır. Yıllarca süren kuraklığın sona er­mesi için, yasa gereğince, İhtiyar Hakan İstemi Han’ın kurban edilmesi gerekmektedir.

İstemi Han’ın hedefi ise, suyu, yeşili, ağacı bol bereketli topraklara akınlar düzenleyerek, yerleşmek için yeni yurtlar ele geçirmektir. Gün, Batı ve Doğu beyleri bu hükmü yerine getirmek için İstemi Han’a gelirler. Bu üç beyin oğullan da devlet yönetimini Öğrensinler diye İstemi Han’m ya­nındadırlar. Üç başbuğ, kuraklık devam edeceği ve kurban edilme sırası İstemi Han’dan sonra kendilerine geleceği için hileye başvu­rurlar ve İstemi Han yerine kızı Suna’nın öldürülmesi için baş bakıcıyı kandırırlar. Gün Başbuğunun oğlu Demir ise Suna’yı sevmektedir. Hileyi meydana çıkarır. Mertliğe sığmayan bu tu­tumları yüzünden, halk üç başbuğu öldürür. Bunların oğullan Bumin, Bayan ve Demir başbuğ olur ve İstemi Han’ın “Akın” ülküsünü gerçekleştirirler.
Türklerin Anayurt’tan göç etmelerinin en Önemli sebebi olan kuraklıktan dolayı yeşile, suya ağaca olan özlem, Demir’in sevgi­lisi Suna’ya hediye ettiği çiniye bakılarak, İstemi Han tarafından işte böyle anlatılmaktadır:
“Yeşilde ne arar da bulamaz insan oğlu?
Yeşil bu.. .Varlık dolu, gök dolu, umman dolu!
Bir ucu gözlerinde, bir ucu engindedir,
Meyve veren ağaçlar bu çini rengindedir,
Bu çini rengindedir bahar, deniz, kır, orman
Bana Tanrım gözükür yeşil dediğin zaman.
Toplanmış bütün bunlar yeşil çininde senin,
Gizli arzulan var bunda bütün ülkenin.
Bunu ancak biz duyar, biz anlarız bu dilden…
Kızı Suna, babasının bu kadar üzülmesine dayanamaz ve:
“Yeter, baba, bu kadar içlendiğin yeşilden ” der. İstemi Han, nasıl İçlenmesin, nasıl özlem duymasın ki yeşile? Şu dizeler çektiği acıları gayet net bir şekilde açıklamaktadır:
“Tanrım, nasıl kesildi köpüren, taşan
sular? Dağlar mı yassûaşii? Ovalar mı
delindi? Neden coşkun suların sesi
gittikçe dindi?
Yıllarca bulutlara bakarak derin derin
Bekledik hiç gelmeyen yağmurunu
göklerin, Başaklar yandı gitti boyunu
gösterirken Koyunlar can çekişti
yavrusunu verirken Meyveler
kızarmadan dalı üstünde soldu, Irmak
yatağı kumsal, kırlar dikenlik oldu.
Eskiden güneş derdim bereketin eşidir
Bugün başucumuzda Tanrı’nın ateşidir,
O da susuz kalınca benzedi kudurmuşa,
Şimşek gibi çarpıyor aslana,
kurda,kuşa… İrmak bugünün yolu,
deniz yarının çölü… Tarlalar yangın
yeri.. .sürüler canlı ölü..
Dağlarının başından bulutu eksilmeyen,
Yılın dört mevsiminde susuzluk ne
bilmeyen Rüzgârlı ülkelere göç etmeli,
akmalı.. Yalnız bu anayurdu kimlere bırakmalı?
Yurdunda bir dikili ağaç kalmadığı gün
Yerinde durduğunu görürler gene Türk’ün..
Ayırmağa çalışmak ikisini boş etmek:
Türk demek yurt demektir, yurt demek de Türk demek!
Sizdedir bu varlığı kurtaracak son
büyü. Sîzin göç etmenizdir diriltecek
ölüyü… Bekçisi kalsın artık bu yurdun
ihtiyarlar, Koç yiğitler arasın başka
güzel diyarlar,
Bilgi bir elinizde, san’at bir elinizde,
Altınızda yağız at, dal kılıç belinizde,
Okları hiç şaşmayan yayınızla
yürüyün, Akın alaylarını arkanızdan
sürüyün. Kulağınızda kalsın ölürsem
vasiyetim: Gençleri yollamaktı sağa
sola niyetim.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Çocuk Kalbi-Edmondo De Amicis

KİTABIN ADI : Çocuk Kalbi
KİTABIN YAZARI : Edmondo De Amicis
KİTABIN ANA DÜŞÜNCESİ
Etrafındaki öğrenci arkadaşlarına göre maddi bakımdan iyi durumda olan ve ailesi tarafından ilgi gören çocuğun bu ilgiye fazla layık olamaması.
Bu ana düşünce çocuğa doğrudan verilmemiştir. Hikayenin sonunda ana düşünce daha net verilmiştir.
Bu kitap bir çocuğun ailesine saygılı davranması gerektiğini,arkadaşlarına iyi davranmasını gerektiğini göstermiştir. Yardımlaşmanın önemi belirtilmiş ve önyargılı davranmamamız gerektiği belirtilmiştir
KİTABIN ÖZETİ
İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfa yeni başlayan Enrico yeni öğretmeniyle tanışınca ilk başta hoşlanmaz. Eski öğretmeninin o güler yüzünü hatırladıkça üzülür fakat daha sonra yeni öğretmeninden hoşlanmaya başlar. Birgün Robetti adında bir çocuk okula giderken bir çocuğun atlı tramvay yolunda düştüğünü görür. Çocuğu kurtarırken kendi ayağı atlı tramvayın altında kalır. Bunu gören Enrico üzülür.
Başka bir gün Enriconun sınıfına Calabriali bir öğrenci gelir. Öğretmen sınıfla kaynaşmasını sağlar.Uzaktan gelen bu öğrenciye iyi davranılmasını ister. Yine günün birinde annesi ve kız kardeşi ile yoksul bir kadına çamaşır götüren Enrico kapıyı açan kadını görür ve içeride sınıf arkadaşını görür. Babası olmayan crossi bütün zorluklara rağmen karanlık odada dersini yapmaya çalışır. Bu duruma üzülen Enriconun annesi para yardımında bulunur. Kitabın sonlarına doğru Enrico annesine saygısızlık yapar.Bu olaya üzülen anne ve babası Enricoya nasihatlarda bulunur.
KİTABIN KONUSU
Kitabın konusu İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfı okuyan bir öğrencinin yazdığı bir yıllık okul hikayesidir.
Konu ilgi çekici bir biçimde sunulmamıştır. Konusu olsun,içeriği olsun eğitici ve düşündürücü bir kitaptır.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Kaşağı-Ömer Seyfettin

KİTABIN ADI : KAŞAĞI
KİTABIN YAZARI : ÖMER SEYFETTİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM YILI :1997
Kitabın Konusu
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
Kitabın Özeti
Annesi, İstanbul’a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmaz. Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır. En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat gibi… yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh, onu Tosun’un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca yapabileceğini söyler.Boyu atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höyt..” diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır. Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen alıp,
Tosun’un yanına koşar, karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar. İstanbul’dan gelen, üstelik Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh’a yanına çağırınca çok korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum, der.
Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak,
- Ben kırmadım, der.
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda direnir. Baba öfkelenir. Üzerine yürür “Utanmaz yalancı” diye yüzüne bir tokat indirir.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun! diye haykırır.
Artık ahırda hep yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul’a gider.Hasan’a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün birdenbire hastalandı. Doktor “Kuşpalazı” der. Babası yatağın başucundan hiç ayrılmaz.Hizmetçi kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk ağlamaya başlar.Gece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözünün önüne gelir “İftiracı! İftiracı!” diye karşısında ağlar.Pervin’i uyandırır. Hasan’ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söyler.Yarın söylersin, der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür.
Kitabın Ana Fikri
Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.
Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi
Büyük çocuk : Hasan’ın abisidir.babasından çok korkar.Atları çok sever.
Hasan : Küçük kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiği hastalık ölümüne sebep olur.
Dadaruh : Evin seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki çocuğu da çok sever.
Pervin : Evin hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir o kadar da sulugözdür.
Baba : Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir. Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar.
Kitap Hakkında Şahsi Görüşler
Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştır.Akıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir.
Yazar Hakkında Bilgi
Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884′te Gönen’de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen Mahalle Mektebi’nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul’a gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray’daki Mekteb-i Osmani’da sürdürdü. Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi’nin subay çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi’ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye’yi bitirdi. 22 Ağustos 1903′te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının çıkardıkları “Genç Kalemler” dergisinin kadrosuna katıldı. Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914). Kısa bir süre “Türk Sözü” dergisinin başyazarlığını yaptı. lan Calibe Hanım’la evlendi (1915). Eylül 1918′de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920′de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi’nde şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili’ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına gömüldü. 1939′da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki Asri Mezarlık’a taşındı.
Eserleri
Romanları
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
“Fantezi roman” olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908′den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe’nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.
Yapıtları
Öykü : Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.), 1923; Bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927.
Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970.


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Sergüzeşt-Samipaşazade Sezai

KİTABIN ADI : Sergüzeşt
YAZARI : Samipaşazade Sezai
YAYIN EVİ ADRESİ : Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/Ankara
BASIM YILI : 1984
KİTABIN KONUSU
Romanın konusu bir esir kızın hayatını,çektiği acıları anlatmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ
Dilber yaşadığı hayattan kurtulmak için evinden kaçar.Bir tüccarın eline düşer ve tüccar kızı esir pazarında memura satar.Memur ailesi de kendilerine yük olduğu gerekçesiyle esirciye satarlar. Esirci Dilber’in güzelliğini keşfedip besler ve yüksek bir fiyata oğlu için uygun gören bir hanımefendiye satar.
Hanımefendinin oğlu Celal Bey Avrupa görmüş ressamdır. Kızdan hoşlandığı ve de onun esiri olduğundan, sık sık çeşitli kıyafetlere sokarak, ustasından öğrendiği şekilde tasvirlerini yapmaya başlar. Bütün bunlar kıza zulüm gibi gelir, dayanamayıp ağlamaya başlar. Celal Bey Dilberle evlenmek ister ancak işin içine aile bağları girer.Bunun farkına varan annesi Dilber’i esirciye sattırır. Celal bunu duyduğu zaman yataklara düşer ve bir daha kendine gelemez. Annesi yaptığı yanlışın farkına varır fakat artık çok geçtir.
Bu arada Dilber Mısırlı bir tüccara satılmıştır. Saray gibi bir yerin harem bölümünde diğer kızlarla yaşamaya başlamıştır. Haremağası Cevher Ağa’da Dilber’i kızı gibi sevmiştir. İstanbul’a göndermeyi istemektedir. Dilber’i kaçırmak için dışarıdan merdiven dayayarak Dilber’i indirir. Ama kendisi ihtiyar olduğundan ve heyecanın da etkisiyle düşer ve ölür.Ne yapacağını şaşıran esir kız, çaresizlik içinde kendisini Nil nehrine atar ve hayatına son verir.
KİTABIN ANA FİKRİ
Hiçbir zaman intiharı son çare olarak görmemeliyiz.Adaletin elbet birgün tecelli edeceğini unutmamalıyız.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Soylu ve zengin bir aile çocuğunun esir bir kıza sırılsıklam aşık olması gibi okuyucuyu meraklandıran ilginç olaylar vardır. Romandaki bazı şahıslar şunlardır:
Dilber : Çok gururlu ve sakin bir kızdır.Onu gören herkes aşık olmaktadır fakat esir olmasından dolayı evlenmesi mümkün olmamaktadır. Kurtuluşu intihar etmekte bulmuştur. Günümüzde böyle insanların eşya yerine konması bir insanlık ayıbı sayılmaktadır.
Celal Bey : Namuslu iyi terbiye görmüş ve iyi bir eğitim almış, soylu bir ailenin çocuğudur.Dilber’in satılmasından sonra akli dengesini yitirmiştir.
Cevher Ağa : Yardımsever ve çok babacan bir insandır. Dilber’i kızı gibi sevmiştir. Onu esir hayatından kurtarmak istemiştir fakat ömrü buna yetmemiştir.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Eserde tutsak bir kızın başından geçenler anlatılmış, dönemin toplumsal sorununa gerçekçi bir yaklaşımla değinilmiştir. Bunun yanında, konuşmaların sadeliği, günlük dile uygunluğu ile de dikkati çekmektedir. Okuyucuyu meraklandırarak kitabın okunmasını sağlamaktadır.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Samipaşazade Sezai, Türk yazar (İstanbul 1860-1936). Paris’e kaçarak jöntürk hareketine katıldı ve örgütçe yayımlanan Şura-yı Ümmette başyazarlık yaptı(1901-1908). Madrid’de elçi olarak bulundu(1909-1914). Sergüzeşt(1889) adlı romanı Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak kabul edilir.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Eleanor Porter

Eleanor Porter, 1868-1920
20. yüzyıl Amerikan romancısı.
Ünlü kadın romancı Poli Anna (Türkçe�de Polyanna) eseriyle üne kavuştu.
Eleanor Porter, bu romanında iyimser ve duygulu bir kızın çevresindeki insanlara nasıl neşe saçtığım hikaye etmektedir.
Eğitsel niteliği bulunan bu roman, okuyanlar üzerinde olumlu izlenimler uyandırmaktadır.
Bu nedenle Polyanna’nın çocuk edebiyatı malzemeleri arasında özel bir yeri vardır.
Eserleri
Küçük Kemancı, Pollyanna, Marco’nun Hikayesi,
 
Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Türk Edebiyatı Kısa Roman Özetleri

TÜRK EDEBİYATI ROMAN ÖZETLERİ
ACIMAK -REŞAT NURİ GÜNTEKİN -ROMAN
İlkokul öğretmeni Zehranın babası ölmüştür.Zehra yaşlı adamın bıraktığı anı defterini sabaha kadar okur.Annesinin olumsuz tavırları yüzünden ailenin dağıldığını,babasının bu yüzden onu öğretmen okuluna gönderdiğini öğrenir.İç yüzünü bilmeden düşman olduğu babasının acılarını anlar.Zehra,artık bağışlamayı ve acımayı öğrenmiştir.
AKİF BEY- NAMIK KEMAL OYUN
Bir deniz subayı olan Akif,Dilruba adında ahlak yönü zayıf bir kadınla evlenir.Dilruba kocasının Sinop muhaberesinde öldüğünü yalancı tanıklarla kanıtlar ve başka biriyle evlenir.Durumu öğrenen Akif,kadını hemen boşar.Öç almak amacıyla kadının evine gider ve Dilrubanın yeni kocasıyla çatışır.İkisi de ölür.Akifin babası da Dilrubayı öldürür.
ANKARA YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ROMAN
Üç ayrı bölümden oluşan eserin ilk bölümünde Milli Mücadele yıllarındaki Ankara yı buluruz.İstanbuldan gelmiş Selma Hanım,kocası Nazif Beyin etkisiyle bir zamanlar yadırgadığı Milli Mücadeleye inanmaya başlar,ancak bu sefer de kocası Sakarya Muhaberesinden korkarak kaçmanın yollarını aramaktadır.Selma,Binbaşı Hakkı Beyle mücadeleye devam eder ve yaralılara hemşirelik yapar.İkinci bölümde hürriyet yıllarının Ankarası anlatılır.Binbaşı Hakkı Beyle Selma evlenmiştir.Üçüncü bölümde hürriyet ruhu ile aydın gençler yetişmiştir.Bunlardan biri de Neşet Sabittir. Selma üçüncü evliliği bu gençle yapar ve mutluluğa kavuşur.
AŞK-I MEMNU- HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
Varlıklı ve kibar Adnan Bey,genç yaştaki Bihterle evlenir.Bihter zamanla kocasının yeğeni Behlüle aşık olur.Behlülün gözü ise Nihaldedir .Evlenmek üzerelerken Bihter ve Behlülün yasak aşkları ortaya çıkar. Bihter intihar eder , Behlül kaçar.
ATEŞTEN GÖMLEK HALİDE EDİP ADIVAR ROMAN
Edebiyatımızda Kurtuluş Savaşı üzerine yazılan romanların ilkidir. İzmir in işgali sırasında kocası ve çoçuğu düşman tarafından öldürülen Ayşe , İstanbul a akrabası Peyami nin yanına gelir. İkisinin yanına Binbaşı İhsan da katılır ve Anadolu ya geçerler , amaçları Kuvayi Milliyeye hizmet etmektir. Bu arada hem Peyami hem de Binbaşı İhsan Ayşeye aşık olur. Bu aşk her ikisi için de ateşten bir gömleğe dönüşür.
ARABA SEVDASI RECAİZADE MAHMUT EKREM ROMAN
Üstünkörü bir eğitim görmüş Bihruz Bey bir vezir oğludur. Babası ölünce çok büyük bir servete kavuşur. Kendini eğlenceye kaptıran Behruz gönlünü Periveş adlı bir kıza kaptırır . Yalancı ve dalkavuk arkadaşı ona Periveş in öldüğünü söyler , bu üzüntü içinde Şehzadebaşında yürürken Periveş e çok benzeyen birini görür ve onu Periveş in ablası sanır. Bihruz un ahmaklığını anlayan kadın , Periveş diye aradığı kişinin kendisi olduğunu söyler. Sonunda Bihruz gözünde çok yücelttiği kadının sokak yosması olduğunu anlar.
AYAŞLI VE KİRACILARI MEMDUH ŞEVKET ESENDAL ROMAN
Huriyetin ilk yıllarında bir köy ağasının oğlu olan İbrahim dokuz odalı bir evi oda oda kiraya vermektedir. Ayaşlı İbrahim değişik işler yapmış , sonunda bu işte karar kılmıştır. Romanda ülkemizin değişik katlarından insanların ayrı ayrı maceraları ve birbirleriyle olan ilişkileri anlatılır.
BİR TEREDDÜDÜN ROMANI PEYAMİ SAFA ROMAN
Mualla okuduğu bir romanın yazarıyla tanışmak ister ve tanışır. Romancı genç kıza evlenme teklifinde bulunur , Mualla evet ya da hayır kararı veremez durumdadır. Araya Vildan adlı başka bir kadın girer , yazar ne Mualla ne Vildan der ve romanı yeni bir dönemin başlayacağı haberiyle bitirir
CEZMİ NAMIK KEMAL ROMAN
17.YY da yaşamış şair ve kahraman sipahi Cezmi İran a açılan bir savaşa katılır. Orada Kırım şehzadesi Adil Giray la arkadaş olur. Adil Giray bir baskında yakalanır. Şahın karısı Şehriyar , Adil Giraya aşık olur. Adil Giray ise şahın kız kardeşi Perihana aşık olmuştur. Şehriyarın bir oyunu sonunda Adil Giray ve Perihan ölür , Cezmi ise yaralanır.
ÇALIKUŞU REŞAT NURİ GÜNTEKİN ROMAN
Feride , küçük yaşta anasını babasını kaybeder. Teyzesinin yardımıyla yatılı okula gider. Çok haşarı olduğu için ona Çalıkuşu adı takılır. Yazları teyzesinin yanına gider. Zamanla teyzesinin oğlu ile aralarında aşk başlar. Evliliğe kısa bir süre kala Kamuranın başka bir kızla ilişkisi olduğunu öğrenir. Her şeyi bırakır kaçar. Anadolunun değişik yerlerinde öğretmenlik yapmaya başlar. Daha evvel tanıştığı ihtiyar doktor Hayrullah Beyle Kuşadasında yine karşılaşırlar. Aralarındaki dostluk dedikodulara neden olunca formalite bir evlilik yaparlar. Hayrullah Bey Feridenin günlüğünü okur ve saklar . Kendisi ölünce Kamurana verilmek üzere bir zarfı Ferideye verir. Hayrullah Bey ölünce Feride zarfı götürür. Kamuran zarfı alır ve her şeyi öğrenir. Bir daha ayrılmamak üzere Ferideyle evlenir.

DAMGA REŞAT NURİ GÜNTEKİN ROMAN

2. Abdülhamit devri paşalarından birinin oğlu olan İffet babasıyla birlikte Midilliye gider. Babası ölünce İstanbula döner ve hukuk eğitimi almaya başlar. Çocuklarına ders verdiği Cemil Kerim Beyin karısı Vedia ile aralarında aşk başlar. Bir gece yakalanınca eve hırsızlık için geldiğini söyleyen İffet , mahkum olur. Hapisten çıkınca sabıkasından ötürü işsiz kalır. Bu arada kocasından ayrılan Vedia ile karşılaşır ve evlenme teklif eder. Vedia hırsız damgası yemiş biriyle evlenemeyeceğinin söyler . Roman İffetin bir itirafıyla son bulur.
DEVLET ANA KEMAL TAHİR ROMAN
Eser adını roman kahramanı Devlet Hatundan alır. Dört bölüme ayrılmış olan eserde Osmanoğullarının ortaya çıkış yılları , savaşçı dervişler , hilebaz keşişler , Şeyh Edebali , Yunus Emre gibi kişileriyle maceranın , aşkın , inancın , tarih – masal potasında eritilmesiyle yazıya dökülmüş biçimidir Msn Öğretmen öss kpss
DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU PEYAMİ SAFA ROMAN
İstanbulda küçük bir evde yaşayan , sekiz yaşından beri bacağındaki kemik hastalığından dolayı hastane hastane dolaşan genç , Erenköyde akrabası olan emekli paşanın kızı Nüzheti sever. Nüzhet ise Ragıp adlı bir doktorla evlenecektir. Eserde roman kahramanının adı hiçbir yerde geçmemektedir. Roman gencin hastaneden çıkarılmasıyla sona erer.
EYLÜL MEHMET RAUF ROMAN
Süreyya Bey ve Suat Hanım beş yıldan beri evlidir. Süreyyanın arkadaşı Necip aile dostlarıdır. Necip Suata çok değer vermektedir. Bu değer veriş zamanla sevgiye dönüşür. Bu sevgi karşılıksız değildir. Ancak her ikisi de Süreyyaya ihanet edebilecek yaradılışta değillerdir. Zamanla bu aşk şiddetlenir. Bir gün köşkte çıkan bir yangında Suat içerde kalır. Necip onu kurtarmak için evin içine girer ve her ikisi de yangında ölür.
FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ AHMET MİTHAT ROMAN
Felatun Bey kız kardeşi Mihriban gibi nazlı büyütülmüştür. Görünüşte memurdur ; ama günlerini gezip tozmak ve eğlenmekle geçirmektedir. Babasından kalan mirası yabancı bir aktris uğruna harcayınca hayatı ve hatasını anlar. Rakım ise Tophane kavaslarından birinin oğludur. Babasını kaybedince zor şartlar içinde ortaokulu bitirir. Kitap çevirmeye başlar. Yaşı küçük bir cariye satın alır ve ona okuma yazma öğretir. Piyano dersleri verir daha sonra da Canan adlı bu kızla evlenir.
GÜLNİHAL NAMIK KEMAL OYUN
Tanzimatın ilk yıllarında Rumeli de sancak beyi olan Kaplan Paşa zalim biridir. Kardeşlerinin çocukları olan İsmet ile Muhtar birbirlerini sevmektedir. Kaplan Paşa Muhtarı halk tarafından çok sevildiği için kıskanır. Muhtarı yok etmek amacıyla hilelere başlar ve iki gencin arasını açar. Sonunda gerçek anlaşılır . İki gencin kavuşmasına İsmetin dadısı Gülnihal yardım etmiştir.
HANDAN HALİDE EDİP ADIVAR ROMAN
Refik Cemal , Nerimanla evlidir. Handan Nerimandan üç yaş büyüktür ve kardeş çocuklarıdır. ıı. Abdülhamit döneminde ihtilalci gençlerden olan Nazım, Handan ile evlenmek ister. Handan kabul etmez. Hüsnü Paşa adlı biriyle evlenir. Bu arada Nazım tutuklanmış , Handana iki mektup bırakarak intihar etmiştir. Handan kocasıyla Londra da bulunmaktadır. Bu sırada Refik Cemal konsoloslukla Londraya gider , orada Handan ile tanışır ve aşık olur. Handan beyin hummasına tutulur. Refik Cemal onun başından ayrılmaz, Handan iyileşince Refik Cemale sevgisini dışavurur fakat çektiği vicdan azabından ölür.
İNTİBAH YA DA SERGÜZEŞT-İ ALİ BEY NAMIK KEMAL ROMAN
Ali Bey zamanın meşhur kadınlarından Mahpeykerle tanışır. Annesi oğlunu korumak için Dilaşup adlı bir cariye alır. Terk edileceğini anlayan Mahpeyker Dilaşupa iftira atar , Ali Beyi öldürtmek için batakhaneye getirir. Orada bulunan Dilaşup Ali Beyi ölümden kurtarır ama kendisi ölür. Ali Beyde Mahpeykeri öldürür. Kendisi de hapiste ölür.
KARABİBİK NABİZADE NAZIM ROMAN
Olay Antalya ili Kaş ilçesinin Beymelik köyünde geçer. Babasından kalan tarlanın dört dönümünü komşusuna satmış olan Karabibik kalan sekiz dönümlük kısmı Yosturoğluna kaptırmamak için direnmektedir. Komşu Terme köyündeki rum bakkal Yaniden borç alarak bir öküz satın alır. Tarlasını sürer. Yosturoğlu da aralarındaki çekişmeyi unutup Karabibiğin kızı Huriyi yeğeyi Hüseyine ister. Karabibik mutludur. Bir süre sonra hastalanır , ancak kızının mürüvetini gördüğü için huzurludur.
KİRALIK KONAK Y.KADRİ KARAOSMANOĞLU ROMAN
Eski nazırlardan Naim Efendi , kızı Sekine , damadı Servet , torunları Seniha ve Cemil ile aynı konakta yaşamaktadır. Damadı lükse düşkün bir adam , Seniha serbest yetişmiş bir kızdır. Senihanın çevresinde Faik ve Hakkı Celis adlı iki genç vardır. Seniha Faikten hamile kalır. Naim Efendi sarsılır. Hakkı Celis cepheye gider. Seniha ise Avrupaya gider. Hakkı Celis şehit olur. Bunu öğrenen Naim Efendi hızla çöken bir dünyada yapayalnız kalır.
KIRIK HAYATLAR HALİT ZİYA UŞAKLIGİL ROMAN
Ömer Behiç ailesine bağlı bir doktordur. O dönemin yozlaşmış ailelerinden birinin kızı olan Neyyir doktoru baştan çıkarır. Ailesiyle gizli ilişkisi arasında bocalayan Ömer Behiç , küçük kızı Leylanın menenjitten ölmesi üzerine bunu ilahi bir uyarı kabul eder ve ailesine döner.
KUYUCAKLI YUSUF SABAHATTİN ALİ – ROMAN
1903 senesi sonbaharında Aydının Nazilli ilçesi Kuyucak köyünde eşkiyalar bir evi basar ve karı-kocayı öldürür. Soruşturmaya gelen kaymakam dokuz yaşındaki Yusufu evlat edinir. Kaymakam , karısı Şahindenin yüzünden kendisini içkiye ve kumara vermiştir. Fabrikatör Hilmi Beye üçyüz yirmi altın borçlanmıştır. Zamanla Yusuf ve kaymakamın kızı Muazzez büyür. Kasaba kabadayısı Şakir , Muazzezi rahatsız edilince Yusuf tarafından dövülür. Daha sonra kaymakam Yusuf ile Muazzezi evlendirir. Yusufu Edremite tahrirat katibi yapar. Bir süre sonra gelen yeni kaymakam Şakirin ve babasının yakın dostudur. İzzet Bey adındaki bu yeni kaymakam Yusufu görevden alır ve süvari tahsildarı yapar, artık Yusuf sürekli dışarıdadır. Bu arada Şahinde Hanımın evi kaymakam ve ileri gelenlerin çalgı çengi yeri olmuştur. Muazzez de iffetini yitirmek üzeredir. Bir akşam Yusuf eve gelir , evdeki herkesi öldürür. Karısını gömen Yusuf atını atlar ve dağlara gider.
KÜÇÜK AĞA TARIK BUĞRA ROMAN
17 yaşında İstanbulda Fatih medresesinde olan Mehmet Reşit Efendi , toplumun padişaha daha sıkı bağlanması için Dahiliye Bakanlığınca Akşehire gönderilir. Orada İstanbullu Hoca diye anılır. Halkın padişaha bağlı kalmasını sağlar. Kuvayi Milliyeyi engellediği için hakkında vur emri çıkar. İstanbullu Hoca , Çakırsaraylı çetesine sığınır. Çerkez Ethemin ortanca kardeşi Tevfik Beyin bir müfrezesinin başına geçer. Bu arada Çolak Salih onu vurmak için görevlendirilir. Ancak İstanbullu Hoca gerçekleri görmeye başlamıştır.Çolak onu vurmaz, ikisi birden Kuvayi Milliyeyi baltalamaya çalışan gruplara karşı mücadeleye başlarlar. Böyle bir mücadelede Hocanın sağ kolundan vurulmasıyla roman sona erer.
MAİ VE SİYAH HALİT ZİYA UŞAKLIGİL ROMAN
İstanbul da orta halli bir ailenin çocuğu Ahmet Cemil , mülkiyeyi bitireceği sırada babasını kaybeder , ailesinin geçimini sağlayabilmek için dersler vermeye başlar. Bu arada büyük ümitler verdiği eserini tamamlamaya çalışmaktadır. Ümitleri bir süre sonra ümitsizliğe döner. Kız kardeşi İkbal kocasının eziyetleri sonucunda ölür. Sevdiği kadın Lamia başkasıyla nişanlanır. Eseri beklediği ilgiyi görmez. Ahmet Cemil kitabını yakar , annesini de alıp bir gemiyle İstanbuldan ayrılır. Yemende bir ilçe kaymakamlığı görevini kabul eder ve oraya gider.
MÜREBBİYE HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR ROMAN
Matmazel Angel aşıklarının biriyle İstanbula gelmiş bir Parislidir. İki ay sonra yüzüstü bırakılır. Fransız bir ailenin yardımıyla Dehri Efendinin konağına girer ve onun çocukları Nezahat ve Nazmiye öğretmenlik yapmaya başlar. Bir süre sonra ailenin erkeklerini baştan çıkarma planları yapan Angel , aptal torun Samiden başlayarak ailenin reisi Dehri Efendiye kadar tüm erkekleri baştan çıkarır.
SERGÜZEŞT- SAMİPAŞAZADE SEZAİ ROMAN
Esircilerin Kafkasyadan getirdikleri Dilber , dokuz yaşında İstanbulda bir eve 40 liraya satılır. Evin hanımı ve zenci halayık Taravet çocuğa acımasız davranır. Evin reisi memuriyet için Anadoluya gideceğinden evin fazla eşyalarıyla birlikte Dilberi de 65 liraya esirciye satar. İleride fazla para etmesi için ut çalmayı , şarkı söylemeyi de öğrenen Dilber , bir süre sonra 150 liraya Asaf Paşanın konağına satılır. Konağın oğlu Celal , Dilbere aşık olur. Bunu öğrenen annesi Dilberi evden uzaklaştırır. Dilber bu kez Mısır da zengin bir Mısırlının cariyesi olmuştur. Kapatıldığı evden kaçmak üzereyken paniğe kapılır, kendini Nil nehrine atar.
SİNEKLİ BAKKAL HALİDE EDİP ADIVAR ROMAN
II. Abdülhamit devrinde Aksarayda Sinekli Bakkal Mahallesinde imamın kızı Emine , aynı mahalleden orta oyuncu Tevfik ile babasının karşı çıkmasına rağmen evlenir. Tevfik zenne rolüne çıktığı için Kız Tevfik diye anılmaktadır. Bir süre sonra bu yüzden ayrılırlar . Ayrıldıktan sonra Rabia isminde bir çocukları dünyaya gelir. Tevfik ünlü bir sanatçı iken İstanbuldan sürgüne gönderilir. Bu sırada Rabia sesi ile herkesi büyülemektedir. Kuran ve mevlid okumakta üstüne kimse yoktur. Tevfik sürgünden döner , kızını yanına alır . Ancak bu seferde Genç Türkler adlı bir gruba yardım ettiği için Şama sürülür. Rabia ise Müslüman olan piyano öğretmeni Peregrini ile evlenir. 1908 meşrutiyet ilanından sonra Tevfik sürgünden döner , Sinekli Bakkal Mahallesinde eski mutlu günlere dönülür.
SODOM VE GOMORE Y. KADRİ KARAOSMANOĞLU- ROMAN
Müteareke dönemindeki İstanbulda sosyal yaşam anlatılmıştır. Romanda Sami Bey ve ailesi ile bu aileyle ilişkili yerli ve yabancı kahramanlar anlatılır. Tek olumlu kahraman Leylanın nişanlısı Necdettir. NOT: Sodom ve Gomore Ürdünde günahkarlıkları yüzünden Tanrının gazabına uğrayarak yerle bir edilmiş iki şehrin adıdır.
ŞAİR EVLENMESİ İBRAHİM ŞİNASİ EFENDİ- OYUN
Türk tiyatrosunun basılı ilk metni olan bir perdelik komedide şair Müştak Bey , sevgilisi Kumru Hanım yerine onun çirkin ablası ile nikahlanır. Şiar gerdek gecesi işi anlar. Nikahı kıyan imam Ebüllaklakaya rüşvet vererek , durum düzeltilir. İmam yaşça büyük olan kızı değil , boyca büyük olan kızı nikahladığını söyler ve durum düzelir.
ŞIPSEVDİ H.RAHMİ GÜRPINAR ROMAN
Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Parasızlık yüzünden zengin Kasım Efendiye damat olmak ister. Entrikalar sonunda Kasımın kızı Edibeyi alır. Meftunun kız kardeşi Lebide ise Kasım Efendinin oğlu Mahir ile evlendirilir. Kasım Efendinin servetini ele geçirmek isteyen Meftun , Mahiri kullanır. İş öğrenilince Mahir evlatlıktan reddedilir. Meftun Parise kaçar , Edibe ise babası Kasım Efendinin yanında kalır. Edibe eve erkek almaya başlayınca Kasım Efendi felç geçirir. Meftun ise servetin peşinde olduğu için eski karısıyla yeniden evlenme planları yapmaya başlamıştır.
TAAŞŞUK-I TALAT VE FITNAT ŞEMSETTİN SAMİ- ROMAN
Annesi tarafından büyütülen Talat,Fıtnat adında bir kıza aşık olur. Kadın giysileri giyerek kızın evine gider ve onunla konuşur.Üvey babası ise Fıtnatı zengin biriyle evlendirir.Evlendiği Ali Beyin vaktiyle annesini terk eden babası olduğunu kendisini vurduktan sonra yaralıyken öğrenen Fıtnat ölür,onu Talatın ölümü izler.Fıtnatın öz babası olduğunu öğrenen Ali Bey çıldırır ve ölür.
VATAN YAHUT SİLİSTRE NAMIK KEMAL OYUN
İslam Bey savaş çıkınca nişanlısı Zekiye ile vedalaşır ve cepheye gider.Zekiye erkek kılığına girerek Adem adıyla gönüllüler arasına katılır.Silistre kalesi komutanı Sıtkı Bey,Ademi çelimsiz bulur ve geri göndermek ister,ama Adem kabul etmez.İslam Bey yaralanır, Abdullah Çavuş ve Adem düşman cephaneliğini havaya uçurur,kale kurtarılır.Ademin kimliği ortaya çıkar.Sıtkı Beyin daha önce öldüğünü sandığı babası olduğunu öğrenen Zekiye,zafer sevinci içinde İslam Beyle evlenir.
YABAN- YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU ROMAN
Birinci Dünya Savaşında bir kolunu kaybeden Yedeksubay Ahmet Celal işgal altındaki İstanbul da yaşayamayacağını anlayınca emireri Mehmet Ali nin çağrısına uyar Haymana Ovasında Porsuk Çayı kenarındaki Mehmet Alinin evine gider . Köylülerle dost olmak istediği zaman köylülerin ona yabancı gözüyle baktığını anlar . Köylüler ona yaban adını takmışlardır. Mehmet Ali yeniden askere alınır. Köy Yunan işgaline uğrar , Ahmet Celal köyde geçen günlerini yazdığı defterini Mehmet Alinin yengesi Emineye teslim ederek oradan ayrılır. Bu defter daha sonra kenarları yanmış bir biçimde yıkıntılar arasında bulunur. Defterdeki yaban romanıdır.
YAPRAK DÖKÜMÜ REŞAT NURİ GÜNTEKİN ROMAN
Suriye ve Anadoluda 25 yıl çalışan daha sonra işine son verilen memur Ali Rıza Bey , karısı , üç kızı ve oğluyla , İstanbul da geçim zorlukları içinde yaşamaktadır. Sırasıyla oğlu Şevket , kızları Necla ve Leyla yaşadıkları olumsuz olaylar sonucu aileden koparlar. Leylanın iffetsiz bir hayat yaşadığını öğrenen Ali Rıza Bey felç geçirir. Babasını hastaneden Leyla çıkarır ve yaşadığı eve götürür. Ali Rıza Bey Leylanın yanında için için bir utancı ve kendi kırık hayatını yaşamaya başlar.
ZAVALLI ÇOCUK NAMIK KEMAL – OYUN
Şefika , babası Halil Beyin öksüz bir akrabası olduğu için yanına aldığı Ata ile birlikte büyümüştür. Bir süre sonra zengin bir paşa ile evlendirilen Şefika , gönlü Atada olduğu için bu acıya dayanamaz ve hastalanır. Kısa süre içerisinde verem , Şefikayı ölümün eşiğine getirir. Okuldan izinli gelen tıbbiye öğrencisi Ata , Şefikanın ölmek üzere olduğunu görünce , eczaneden aldığı zehri içer , ikisi birlikte ölürler.
ZEHRA NABİZADE NAZIM ROMAN
Olay 1890 yılında İstanbul da geçer , tüccar Şevket Efendi kızı Zehrayı katibi Suphi ile evlendirir. Suphinin annesi , yardımcı olsun diye Sırrıcemal adında cariyeyi eve getirir. Zehranın kıskançlıkları başlar , bu kıskançlıklardan bıkan Suphi Zehrayı boşar ve Sırrıcemalle evlenir. Zehra intikam almak için Ürani adlı çok güzel bir rum kızını Suphiyi baştan çıkarmak için görevlendirir. Suphi bu tuzağa düşer , Sırrıcemal intihar eder , Zehra bu sefer mağazadaki yeni katip Muhsinle evlenir. Suphi beş parasız kalmış ve tulumbacı olmuştur. Üraniyi öldürür ve Trablusgarba sürülür. İkinci kocasıyla da mutlu olamayan Zehra kocasının ölümünden sonra tek başına kalır. Bir gün Mahmutpaşa yokuşundan inerken yol ortasında yoksul bir kadının öldüğünü görür. Bu kadın Suphinin annesidir. Duruma çok üzülen Zehra hastalanır ve vicdan azabı içinde ölür

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Bir genç kızın gizli defteri kitap özeti

Gençler bu kitap tam size göre.İpek Ongunun Bir genç kızın gizli defteri kitabı
Neden yazarız?
Daha doğrusu neden anı defteri tutarız?

Yaşamımızın her döneminde, ama özellikle ilk gençlik çağında, sorunlarımızı, mutlu mutsuz anılarımızı bizi yargılamadan dinleyen, paylaşan birilerine gereksinim duyarız. Ve -bu biri- evet, bildiğiniz, anı defterimizdir. On beş yaşındaki Serra tüm duygularını, düşüncelirini anı defteriyle paylaşıyor. Annesiyle babası neden garip davranıyorlar? Yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Çeşme’de tatil günlerinde tanıştığı yeni arkadaşları Serra’nın yaşamında ne gibi değişikliklere neden olacaklar?
- Kitap okumaya zamanım yok diyorsanız…
- Trafikte çok zaman geçiriyorsanız…
- Ev işi yaparken bile kitaplardan uzak kalmak istemiyorsanız…
- Çocuğum kitap okumayı sevmiyor diyorsanız…
- Görme engelli olup; okuma aşkıyla doluysanız…


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

İnci kitabı özeti

John STEINBECK’in inci kitabının özeti:
Pedro;Salinas’ta, deniz kıyısında, saz evlerde yaşayan yoksul denizcilerden biridir. Evleneli çok olmamıştır. İlk çocukları maalesef tedavi edemedikleri bir hastalıktan dolayı ölür. Artık umutları ikinci çocukları olmuştur. Bir sabah bebeği bir akrep sokar. Pedro hızla davranır ve akrebi öldürür. O ve eşi bebeği alır ve şehirdeki doktora götürürler. Doktor zengin ve acımasız bir insandır ve paraları olmadığını bildiği için çifti başından savar.
Eve döndükten sonra Pedro, bambudan yapılmış kayığını alır ve inci avına çıkar. Kıyıdan açıldıktan sonra dalar ve dipten o güne kadar görülmüş en büyük incilerden birini çıkarır. Evine döner ve eşine gösterir. Bu inciyi satarak kazanacakları parayla bebeği tedavi ettireceklerini sonra onu okutup bu yaşamdan kurtulacaklarını planlarlar. O gün Pedro’nun kardeşi ve karısı da evlerine gelirler ve tavsiyelerde bulunurlar.
Büyük incinin haberi tüm şehre ulaşmıştır. Doktorun ise inciye sahip olup Salinas gibi bir taşra kentinden kurtulup Paris’e gitmeyi planlamaktadır. Ertesi gün doktor uşağıyla tedavi için Pedro’nun saz evine gelir. Bebek iki gündür iyi durumda olduğu için Pedro doktoru reddeder. Doktor ise çocuğa bir ilaç içirir ve çocuğun ateşlenebileceğini söyler. Dediği gibi bebek ateşlenir ve doktor o esnada yeniden gelir ve çocuğun ateşini geçirir. Doktorun asıl amacı Pedro’nun inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Gerçekten konuşurlarken Pedro’nun gözü inciyi gömdüğü yere kaçar ve doktor incinin yerini öğrenir. Gece uyurlarken birinin geldiğini hisseder ve boğuşurlar. Boğuşma esnasında Pedro adamı bıçakla öldürür. Hırsızlar ayrıca yangın çıkartmıştır ve bazı saz evler yanmıştır. Pedro ve eşi kaçamaya karar verirler ama kayıklarının da delindiğini görürler. Pedro’nun karısı ona devamlı bu incinin uğursuz olduğunu ve ondan kurtulmaları gerektiğini söylemektedir. Yürüyerek kaçmaya karar verirler.
Yürüyüş esnasında kayalık bir arazide mola verirler. Dinlenirlerken yoldan birilerinin geçtiğini farkederler. Sessizce dinlerler ve bunların peşlerine düşen kelle avcıları olduklarını anlarlar. Artık arazide daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Gece olunca bir kaya kovuğuna yerleşirler. Kelle avcıları ise elli metre ileride su başında yatmaktadır. Pedro adamları öldürmek için harekete geçer. Yaklaştığı esnada bebeğin ağladığını duyar. Avcılar da duymuştur ve bunu bir kurdun sesi sanmışlardır. Zarar vermesin diye sesin geldiği yöne nişan alırlar ve ateş ederler.
Ertesi sabah köylüler Pedro ve eşinin köye döndüklerini görürler. Yanlarında bebekleri yoktur. Pedro’nun karısının elinde kanlı bir şal durmaktadır. Köylüler bebeğin öldüğünü anlarlar. Pedro ve karısı deniz kıyısına giderler ve onlara devamlı uğursuzluk getirmiş olan bu inciyi denize,geldiği yere geri gönderirler.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Yoksul ve cahil insanlar yaşamın kendileri için hazırladığı yaşam çizgisinin dışına çıkamazlar.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Bebeğin akrep tarafından sokulması büyük talihsizliktir. Pedro’nun çevresindekilerin inciyi ele geçirmek her türlü yola başvurmaları insanların para için herşeyi yapabileceği gerçeğini yansıtır.
ŞAHISLAR:
Pedro : Dürüst,fakir,devamlı ezilmiş ama umutlarını hala kaybetmemiş biridir. Ailesini düşkündür ve onlar için kendisini tehlikeye atmaktan kaçınmaz.
Pedro’nun Eşi: Fedakar bir kadındır. Romanda kocası bir kez ona vurur. Ama bundan dolayı gücenmez. İncinin uğursuz olduğuna inamakta ve ondan kurtulmaları gerektiğine inanmaktadır.
Doktor : İnsanları küçümseyen, paraya düşkün ve para için her türlü kötülüğü yapmaya hazır olan biridir.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitabı okumadan önce yazarı tanıyordum ve bazı eserlerini okumuştum. Yazar bilindik üslubu dışına çıkmayarak yoksul ve sıradan insanları konu ediniyor. Olay örgüsü ve insanların iç yüzünün para karşısında ortaya çıkması yaşamın üzücü gerçeklerindendir. Eserin okunmasının insana birçok şey kazandırdığı inancındayım.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Lev Nikolayeviç Tolstoy un hayatı

Lev Nikolayeviç Tolstoy (9 Eylül 1828 – 20 Kasım 1910)
Büyük bir rus yazarı, fikir, eğitim, sanat dünyasının en ünlü kişilerinden biridir. Zengin bir ailenin çocuğu olarak Yasnaya-Polyana’da doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti, yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Öğrenimini tamamlamak için Moskova’ya gitti. Çalışkan zeki bir öğrenci olarak başarı ve sevgi kazandı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire’i ve J. J. Rousseau’yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetle etkisinde kalmıştı. Yasnaya-Polyana’ya döndü, yoksul köylüler arasına katıldı. İlk eseri olan “Çocukluk’u” bu sıralarda yazdı.

Bir süre sonra orduya girdi; Kafkasya’ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikayelerini yazdı. 1854′te Kırım savaşı’na subay olarak katıldı. Sonra askerlikten ayrılıp Petersburg’a gitti. Bir kısım eserlerini oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Gene de içinde aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa, İsviçre’de dolaştı. Yurduna dönüşünde gene Yasnaya-Polyana’ya yerleşti. Asalet ünvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Köyünde bir okul kurdu. Bu okul, öğrenim, eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862′de evlendi.
Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 16 yaşında idi.Bu evlilik onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti.Karısına önceki yaşamı,özelliklede yanlarında çalışan kadın kölelerle olan cinsel ilişkileri anlattığı günlüklerini evlendikleri gün okuması için vermiş ve önceki hayatındaki yaptığı yanlışları öğrenmesini istemiştir.Fakat cinselliğe düşkünlüğü evlilikleri boyunca sürdü.Bu evlilkten 12 cocukları oldu bu çocuklardan 5′i öldü.Eserlerinin en kuvvetli olan iki romanı “Savaş ve Barış” ile “Anna Karenina’yı”, bu sıralarda yazdı.Karısı eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı,hatta “Savaş ve Barış”ı 12 kez düzeltmelerini yapıp yazmıştır. Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özelikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. “Kruetzer Sonat”, “Efendi ile Uşak”, “Karanlıkların Gücü”, “İman nedir”, “İnciler”, “Kilise ve Devlet”, “İtiraflarım” hep bu yılların ürünleridir.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy’un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaradılışını, yaşayışını gerçekten büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof bir eğitimci olarak da ün kazanmıştı. Yukarıda sayılanların dışında “Diriliş”, “Gençliğim”, “Çocukluk”, “Hacı Murat (roman)”, “Ayaklanış”, “Sergey Baba”, “Tanrı Bizim İçimizdedir”, “Kazaklar”, “Tesadüf”, “İki Süvari” gibi eserleri vardır.
82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır.Tolstoy ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda, evini bırakıp yollara düştü. Bir gün küçük bir kasaba istasyonunda, hayata gözlerini yumdu.

Murtaza Kitap Özeti (Orhan Kemal)

Kitabın Konusu: Murtaza’nın unvan namus şeref işini hakkıyla yapma uğruna yaşadığı olaylar edindiği düşmanlıklar ve yaptığı mücadele anlatılır.
Kitabın Anafikri : İnsanın sorumlulukları vazifesi hayatındaki her şeyden önce gelmelidir.

Yardımcı Fikirler:
1)İnsan vazifesini hakkıyla yerine getirmelidir.
2)İnsan hayatında sorumluluklarına paradan daha çok önem vermelidir.
3)İnsan vazifesini yaparken akrabalarına yakınlarına torpil geçmemelidir
4)Ebeveynler çocuklarını yetiştirirken iyi yetiştirmelidirler.
5)İnsan hayatında paradan daha önemli şeyler olduğunu unutmamalıdır.
6)Çalışanlar görevlerinde üstlerine karşı saygılı olmalıdır.
7)İnsanları düşünceleri alay konusu yapılmamalıdır.
8)Çocuklar babalarını kandırmamalıdır ve karşı gelmemelidirler.
9)Resmi yerlerde memur gibi üst görevlilere torpil geçilmemelidir.
Kitabın Özeti:
Murtaza Yunanistan’dan mübadeleyle Çukurova’ya gelmiş bir muhacirdir.Kolağası Hasan dayısı gibi asker olup savaşarak şehit olmak en büyük isteğiydi.Mübadele yapıldıktan sonra Çukurova’ya gelen muhacirler topraklarını satıp konaklar evler alacak kadar zengin olmuşlardır.Murtaza ve onun gibi düşünenler ise ezan seslerine kavuştukları için şükretmiş mal mülk istememişlerdir.Murtaza mal mülk istemese de ailesi istemiştir.Erkek kardeşi zengin olmayı başarmıştır.Annesi parasızlıktan ölmüştür.Kız kardeşiyle Murtaza İstanbul’a gelmişlerdir.Murtaza Çukurova’da bir kızı tanımış beğenmiştir.Kızı beğenmesinin ası nedeni kızın babasının da Murtaza gibi düşünüp zengin olma derdine düşmemesidir.Murtaza daha sonra bu kızla evlenmiştir.Kız kardeşi de birisiyle evlenmiştir.Murtaza’nın en büyük hayali dayısı gibi askerlik ile ilgili bir görev alıp savaşlarda şehit olmaktı.Ama istediği olmadı askerlikle ilgili bir meslek bulamadı.O da üniforma giyebilmek için mahalle bekçisi oldu ve işini titizlikle yaptı.Hırsızlara, haksız kazanç sağlayanlara, mahalleyi rahatsız edenlere göz açtırmadı çünkü ona göre her ne meslek olursa olsun önemeliydi ve düzgün yapılmalıydı.Mahalleli bundan rahatsız oldu ve türlü türlü oyunlar yaptıysadalar Murtaza’dan kurtulamadılar.Mahallelinin komiseri de Fen Müdürü olan arkadaşı Kamüran’ın fabrikadaki bozulan disiplinini görünce ona Murtaza’yı tavsiye etti.Böylece Murtaza fabrikaya gece kontrolü oldu.Murtaza hep erkek çocuğunun olmasını istedi, onun dayısına benzemesini ve onun gibi asker olup savaşlarda şehit olmasını istedi.Kız çocuklarından sonra erkek çocuğu oldu adını da Hasan koydu.Hasan istediği gibi dayısına benzemedi.Futbola düşkün oldu babasının istediği gibi askeri okula gitmedi sanat okuluna gitti.Murtaza da umudunu yeni doğan çocuğu Hasan’a sakladı.Murtaza yeni doğan çocuğunun da ismini Hasan koymuştu.Murtaza küçük oğlu Hasan’ın istediği gibi olduğunu sanıyordu.Oysa Hasan babasını kandırıyordu.Babası büyüyünce hangi okula gideceksin diye sorduğunda Kuleli Askeri Lisesi dediğinde Murtaza çok seviniyordu dünyalar onun oluyordu.Aslında Hasan babasını kandırıyor babasından para alabilmek için öyle söylüyordu.Murtaza bunu anlamıyordu.Murtaza çalışmaya başladığı fabrikada işçiler tarafından sevilmedi.Çünkü işçiler işten kaytarıyor işlerini aksatıyorlardı.Murtaza’da onlara engel olduğu için işçiler onu sevmediler onlarda mahalledekiler gibi türlü oyunlara başvurup işten atılması için çalıştılar ama başarılı olamadılar.Çünkü fen müdürü Murtaza’ya güveniyor ona tam yetki veriyordu.Öyle ki hemşerisi Nuh bile buna şaşırıyordu.Bunun nedeni ise fabrikanın bozulan disiplininin Murtaza’nın sayesinde düzelmesiydi.Murtaza’nın küçük oğlu Hasan babasını kandırmakla kalmadı ve bir gün bakkaldan ekmek çaldı.Murtaza bunu duyunca çok üzüldü adeta yıkıldı.Bakkal mahkemede Hasan’ı affedip cezasını iptal ettirecekti ama Murtaza oğlunun bu yaptığını ona hiç yakıştıramadı ve onu affetmedi mahkemede hakime cezasını çekmesi gerektiğini söyleyip salonu terk etti.
ANA DÜĞÜM:Murtaza dayısı gibi savaşarak şehit olabilecek mi?
ARA DÜĞÜMLER:
1)Murtaza askerliğe yakın olarak hangi mesleği bulacak?
2)Mahalleli Murtaza’yı kovabilecek mi?
3)Murtaza’nın erkek çocukları dayısına benzeyecek mi?
4)Murtaza fabrikada tutunabilecek mi?
5)Fen müdürü işçilerin şikayetlerini kabul edecek mi?
6)Murtaza fabrikaya giren hırsızı yakalayabilecek mi?
7)Murtaza’nın kızı Firdevs hastalığından kurtulabilecek mi?
8)Murtaza küçük oğlu Hasan’ın onu kandırdığını anlayacak mı?
9)Murtaza’nın küçük oğlu Hasan ceza alacak mı?
10)Murtaza küçük oğlu Hasan’ı affedecek mi?
FİGÜRLER:
Murtaza:Romanın ana kahramanıdır.Sivri uzun burunlu, kalın kapkara kaşlı, geniş alınlı, yeşil gözlüdür.Sorumluluklarını vazifesini çok iyi bilir,vazifesini her şeyi üstünde tutar cesur bir muhacirdir.
Murtaza’nın Karısı:Mavi gözlü, zayıf, paraya önem veren ünvana şerefe önem vermeyen bir kadındır.
Kamüran:Fabrikanın fen müdürüdür.Laubali her şeyi ciddiye almayan ama gerektiğinde de ciddi ve doğru davranmasını bilen her zaman Murtaza’nın arkasında olan peşin hükümlü olmayan çapkın eğlenceye düşkün akıllı biridir.
Akile Hala:Zeki yardımsever düşünceli hep Murtaza’nın yanında olan onu düşünen biridir.
Kontrol Nuh:Kalın kemikli, geniş yüzlü tilkiyi andıran bir yüzü vardır.Laubali işini ciddiye almayan, yalaka, çıkarlarını düşünen, Murtaza’dan nefret eden Fen müdürünün hemşerisi şımarık biridir.
Azgın Ağa:Kaba bıyığı püskül püskül kaşları bir doksan boyunda iri yarı zamanında savaşlar katılmış mert bir adamdır.
Hasan:Murtaza’nın büyük oğludur.Zayıf uzun boylu annesi gibi mavi gözlü akıllı biridir.Babasını sevmez futbola düşkündür.
Hasan:Murtaza’nın küçük oğludur.Murtaza büyük oğlu dayısına benzemediği için küçük oğlunun da adını Hasan koymuştur.Ama küçük oğlu Hasan da babasını sevmez ve onu kandıran kötü biridir.
ZAMAN:Romanın geçtiği zaman verilmemiştir.Kitapta
Murtaza 1925’lerden sonraki mübadelede Türkiye’ye göç etti.
1946-47’lerde yurdun her yanı demokrasi naralarıyla çalkalandığı…
gibi cümlelerin yanında;yarın,gece yarısı,ikindi saati,bir saat 45 dakika,öğle,akşam üstü gibi kozmik zamanlar da kullanılmıştır.
MEKAN:Çukurova,Yunanistan, İstanbul, kahvehane,fabrika,iplikhane,dokumahane,mahalle,
karakol,lokanta,ev,bakkal dükkanı olayların yaşandığı yerlerdir.
ANLATICI-ANLATIM ŞEKİLLERİ VE ANLATIM TEKNİKLERİ:Olaylar kamera sessizliğinde gözlem yapılarak anlatılmıştır.Yani gözlemci figür bakış açısı kullanılmıştır.Romanda geriye dönüş tekniği de kullanılmıştır.Leitmotif tekniğine yer verilmiştir.Murtaza’nın ‘Yukarda Allah Ankara’da devlet burada da ben’ sözü romanda geçen leitmotif örneğidir
BAKIŞ AÇISI:.
Anlatıcı; beğenen taktir ve tasdik eden, tenkit yönelten ve özeleştiride bulunan bakış açısı sergilemiştir.
DİL:Yazar herkesin konuştuğu ortak dili kullanmıştır ve herkesin anlayabileceği bir dil kullanmıştır.Yabancı terimlere yer vermemiş sade yalın anlaşılır bir dil kullanmıştır.
ÜSLUP:Yazar hem uzun hem kısa cümlelere yer vermiştir.Tasvirlerde bulunurken uzun cümleler kullanmayı tercih etmiştir.Edebi sanatlara, tamlamalara yer vermemiş akıcı olmasına özen göstermiştir.Bazı tekrarlanan tasvir cümleleri romanın akıcılığını bozsada roman bundan olumsuz şekilde etkilenmemiştir.
HÜKÜM VE SONUÇ:Orhan Kemal yazılarında gerçeklilik çizgisinde yalın açık bir anlatım kullanır.Bu romanında bu özelliğini devam ettirmiştir.Değişik olarak o kendine has köy, Anadolu tasvirlerine yer verememiştir.Bunun nedeni olarak romanın İstanbul’da geçmesini gösterebiliriz.Eserde kendi görüşlerini direkt olarak ifade etmemiştir ama kahramanları aracılığıyla zaman zaman düşüncelerini yansıtmıştır.
Orhan Kemal Murtaza romanında dönemin şartlarını açık anlaşılır okuyucuyu sıkmayacak şekilde sade gerçekçi bir dille anlatmıştır.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Ömer’in Çocukluğu Kitap Özeti (Muallim Naci)

Ömer’in Çocukluğu Kitap Özeti
Kitabın Adı : Ömer’in Çocukluğu
Yazarı : Muallim Naci
Türk edebiyatının önemli ve yenilikçi isimlerinden biri olan Muallim Naci’nin çocukluk hâtıralarından oluşan “Ömer’in Çocukluğu” isimli eserinde yazar, kendine özgü çocuk dünyasını, mahallesini, arkadaşlarını, ailesini, hocalarını bize anlatıyor. Ama bu anlatımı öyle güzel bir üslûpla yapıyor ki zaman zaman Ömer’le ağlıyor, bazen de Ömer’le eğleniyoruz ve yaşadıklarıyla heyecanlanıyoruz. Yazarın dili o kadar tatlı ve cazip ki, o dönemden bu yana çocukluğun tadının hiç değişmediğini fark ediyoruz sayfalar arasında dolaşırken.

“Ömer’in Çocukluğu” çocuk edebiyatımızın, hâtıra edebiyatımızın muhteşem ve unutulmaz bir örneğidir. Bu eseri okuyup da sevmeyen yok gibi. Büyüklere de hitap ediyor çünkü, küçüklere de. Muallim Naci’nin en yaygın eseridir “Ömer’in Çocukluğu”. Zira birebir yaşanmış olayları aktarmakta, yaşanmış küçüklük hâtıralarını dile getirmektedir. Yazarın son derece canlı, çarpıcı ve lirik bir üslûp ile anlattığı olaylar zinciri, biz büyükleri de çocukluk yıllarımıza götürmektedir. Eserde, medeniyetimizin temel taşlarından olan mahallenin kendisine has dünyasını, okulda geçen serüven dolu günleri, yazarın babasının ölümü dolayısıyla ailesinin yaşadığı üzüntüyü, ağabeysinin bir anlamda ona öğretmenlik yapmasını ve tabiatıyla yaramazlıklarını okurken kimi zaman eğleniyor, kimi zaman da hüzünleniyoruz.Muallim Naci, bütün bu yaşanmışlıkları öylesine hoş ve ilgi çekici bir dille anlatıyor ki, o dönemden bu yana çocukluğun tadının değişmediğini anlıyoruz. Yani çocuk her zaman çocuktur. “Ömer’in Çocukluğu”, ya da hepimizin çocukluğu…


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Gulliver’in Gezileri Kitap Özeti (Jonathan Swift)

Gulliver’in Gezileri
‘Gulliver’in Gezileri’, dört ayrı yolculu u anlatır. İlk yolculuk cüceler ülkesine, ikincisi devler ülkesine, üçüncüsü ise bilim adamlarının yaşadı ı uçan adayadır. Bu üç bölüm de siyasetin ve bilim dünyasının bir parodisini içerir.

Son bölüm ise Houyhnhnm’ler ile Yahoo’ların ütopik ülkesine yapılan yolculuktur. Bu ülkede atlar, yani Houyhnhnm’ler, aklı başında yaratıklardır ve kardeşlik için kurdukları uygarlıkta yaşamaktadırlar. Dillerinde, ‘yalan’ sözcü ü bile yoktur.
Biyolojik olarak insan türünden gelen Yahoo’larsa, tamamen vahşi ve erdemden yoksundurlar. Atların, insanları ahırların hizmetçileri olarak kullandıkları bir ülkede yaşarlar.
Gulliver, atların uygarlı ını anlata anlata bitiremedi i gibi onlara öyle hayran olur ki, ülkesine döndü ünde insanların ne görüntüsüne ne de kokusuna dayanamaz. Kendisine iki at satın alıp bütün vaktini onlarla birlikte ahırda geçirmeye başlar.
Başka bir özet
Macera tutkusuyla yola çıktığı geminin batmasıyla minik insanlar ülkesine düşen Gulliver; ilk yolculuğunda Lilliput’lulara yardım etmesine karşılık, onların düşmanı olan Blefuscudia ülkesi insanlarını tamamen Lilliput’luların kölesi yapmadığı ve karşı tarafın donanmasını ellerinden aldığı için ölüm tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Zorlukla İngiltere’deki evine dönen Lemuel, yeniden değişik heyecanlar yaşamak isteğiyle dolunca bu kez Hindistan’a gitmek amacıyla “serüven” adlı bir gemiye biner. Gemi yolda kaybolarak bir sahile çıkarlar. Gulliver, diğer yolcu ve gemicileri de kaybederek kendisini devler ülkesinde bulur. Burada bir köylü kendisini farkedip alarak evine getirir ve dokuz yaşındaki kızı Glumdalclitch’i eğlendirmesi için alıkoyar. Brombdingnag ülkesindeki devler, Lilliput halkına karşıt, kaba ve hoyrat insanlardır. Glumdalclitch’in babası Gulliver’i diğer devlere kafes içinde sergileyerek para kazanma hevesindedir. Birgün adam onu kraliçeye satar. Gulliver küçüklüğünden dolayı ezilme, farelere yem olma gibi çeşitli tehlikeler içinde yaşamaktadır. O ülkeden de kaçmayı başaran Lemuel, ülkesine döner ama yine birgün yollara düşecektir: Bu kez korsan saldırısına uğrayan gemisinden alınıp tek başına bir sandalla denizin ortasına bırakılır. Zorlukla çıkabildiği Barnibaldi adlı uçan adada yaşayan Laputa ülkesinin insanları hayatta sadece iki şeyle ilgilenmektedir: müzik ve matematik. Burada da giysileri vücutlarına uymayan, evleri ters duran normal boyuttaki insanların yaşadığı soyut bir dünyanın içinde bulur kendisini. Bu dünyada her şey tersine işlemektedir. Bu ülkede de çeşitli serüvenler yaşayan Lemuel Gulliver sonunda insanlardan soğumaya, giderek nefrete dönüşen bir tepki duymaya başlar. Onu, bu düşüncelerinden Kaptan Mendez’in sabırlı tutumu kurtaracaktır.


Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...

Kategoriler

Kitabın Adı: Tom Sawyer
Yazarı:Mark Twain
Çeviren: Nalan Hızal
Kitabın Özeti
Hikayede Tom‘un cezadan kurtulmak için herkesi şaşkına çevirecek zeka oyunlarını ve sonunda bunlardan nasıl kurtulduğunu yazıyor. Tom hikayede kendi dünyasında (nehirlerin, ormanların, mağaraların ve adaların dünyasında) bir kahraman gibi yaşar.
Tom, Missouri’ye bağlı St. Petersburg köyündeki “haşarı” çocuklardan biridir. Pervasız, tembel, çıldırtıcı ölçüde meraklı olan bir okul çocuğu ve teyzesi Polly Teyze için tam bir baş belasıdır. Bir gün Tom, Huck, Joe herkesten gizli bir plan yapar ve adaya kaçar. Herkes onları öldü sanıp cenaze töreni yapar ama törende ortaya çıkınıca herkes oyun olduğu anlaşılınca herkes onlara karşı tavır alır. Ama Tom ve Huck bu iştende kasabada yaşayan Bayan Douglas’ı öldürmek için plan yapan haydutları ortaya çıkararak kurtulur. Daha sonra haydut Kızılderili Joe’yu hapse atarlar. Ve onun definesinin yerini tek bilenler olarak Tom ve Huck defineyi yerinden çıkarır zengin bir hayat sürerler.
Hikayedeki Kişiler :
Tom Sawyer: Haylaz ve yarmazda olan zeki bir çoçuktur.
Huckleberry Finn: Mahallenin en haylaz çocuğu olan Huck, Tom’dan eksik bir yanı olmayan mahalle çocukları haricinde kimsenin sevmediği biridir.
Polly Teyze:İyi kalpli ama çok sinirli görünen ve yaşlı bir kadındır.
Joe:İçine kapanık olan Joe kendi dünyasında korsan olmak isteyen bir çoçuk.

Bu yazılar sizin romanlarda seçimleriniz içindir...